Ankara`da doğan Dilek (Yetkin) Işıksel, Üsküdar Amerikan Kız Lisesini bitirdikten sonra, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim bölümü Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi`nden 1972 yılında mezun olmuş, 1996 yılına kadar Ankara ve Istanbul`un çeşitli eğitim kurumlarında resim ve sanat tarihi dersleri vermiştir. 1997 yılından beri Istanbul - Beyoğlu/Kuledibindeki atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. 1972`de mezuniyetinden itibaren muhtelif yıllarda ve şehirlerde 30 kişisel sergi açmış, yurt içi ve dışında 75`den fazla karma sergiye eser vermiştir. Yurtdışı çalışmalarına 2004 yılında Paris de MAC 2000 sanat fuarı ve 2006`da yine "Fransa da Sanary sur Mer" biennali gibi uluslararası etkinliklere katılarak devam eden sanatçı son kişisel sergisini Nisan 2011 de İstanbul Kızıltoprak Sanat Galerisi`nde açmıştır.
Genelde yağlıboya, kuru pastel ve çini mürekkebi ile çalışan Işıksel`in resimlerinin teması natürmortlar, Kalamış - Fenerbahçe peyzajları, deniz ve deniz dibi, balıklar, denizkızları iken sanat hayatının 30. yılında gerçekleştirdiği "Tarihi Yarımada" adlı sergisinden bu yana zengin kültürel geçmişiyle muhteşem İstanbul`dur. İstanbul`un 2000 yıllık kültür mozayiğini şekillendiren camiler, Ayasofya ve melekleri, atölyesinin de yer aldığı Galata kulesi ile çevresi, iç mekanlar, zaman kavramı kompozisyonlarının özünü oluşturmaktadır.Ancak eski motifleri: Laleler ve balıklar da İstanbul`u simgelediklerinden resimlerde varlıklarını sürdürmekte, böylelikle sanatcının tüm temaları toplu halde görülmektedir.
Sayın Talat Halman'ın , Isiksel'in 2004'de Ankara'daki sergisini 17 Ocak’ta ziyaretinde anı defterine yazdığı satırlar, sanatçının eserlerini çok güzel açıklamaktadır:
“Sayın Dilek Işıksel’in eserleri soyadından da ilham alarak birer “ışık seli“ olmuş. Hem de birer renk ve hareket ayini. İstanbul'un ruhunu ne güzel yansıtıyorsunuz. Bedri Rahmi'nin ruhu da şad olmuştur. Benim gözüm gönlüm yüceldi. Işıksel sanatı Türkiye'ye, İstanbul'a, dünya estetiğine ulu bir armağan. Var gücümle kutluyorum.”
Kendisi ise resimlerini şöyle açıklıyor:
"İçime sindirdiğim birlikte yaşadiğim şeyler zaman içinde resmimin parçalarını oluşturuyorlar: Kalamış'taki Todori kilisesi, Fenerbahçe Parkındaki ağaç, birdenbire açılıveren beyaz yelken, gökyüzünde ve denizdeki binbir türlü renkler, titreşimler, bir anıt gibi yükselen selvi ağacı, evdeki mangal, çiçekler, mavi lamba…Dünya kültürünün incisi Istanbul’un sanatsal zenginliğini resimlerimde renk katmanları ve dokularla yansıtırken; Ayasofya’nın meleklerini İstanbul'u ve barışı sonsuza kadar koruması için baş köşelerde uçuruyorum, kuyruklu yıldızları da mutluluk ve sevinç için İstanbul'a yağdırıyorum... Bazen biçimlere, çoğu zaman da renklere kapılıyorum. Aslında konular kendimi dışavurmak için sadece bir çıkış noktası, resmin yüzeyini halletmek için bir araç. Boyanın tadı, benekler, büyük renk lekeleri beni tasarladığımdan daha değişik bir yerlere götürüyorlar. Resim yapmak bir serüven yaşamak gibi. Başlarken sonunu hep merak ederim. Coşku olmazsa, insan kendi duyarlılığını hatta kararsızlığını tuale aktaramazsa, resim yapmak neye yarar ?"